KÖRLEŞME
Yazar: Elias Canetti
Tür: Psikolojik Roman
Çevirmen: Ahmet Cemal
518 sayfa
Uzun süredir bir kitabı yarım bırakmamıştım. Körleşme ile bu geleneğime de bir son vermiş oldum. Pişman mıyım? Hayır. Çok bile okudum. Kitap 518 sayfa ama normal büyüklükte bir fontta yazılsa 800 sayfayı rahatlıkla bulabilir. Böyle düşününce zaten okuduğum 300 sayfa ile 518 sayfayı devirmiş oluyorum. Tamamını okumuş sayılırım. İçim rahat.
Peki Nobel ödülü almış bu kitabı, daha doğrusu yazarı, (dip not: nobel edebiyat ödülü esere değil yazarlara verilir.) neden yarım bıraktım? Şimdi de yazarı yarım bırakmış gibi oldu. Anlatım bozukluğu yapmamak için daha detaylı düşünmek lazım. Ancak buna ayıracak zamanım yok. Siz olayı anladınız işte, adama nobel ödülü vermişler ama kitabını okuyamadım. Sanat filmleri bazen hoşa gitmez, halk anlamaz ya öyle düşünelim. (Elitist miyim neyim). İşte kitabı neden bitiremedim, neden yarım bıraktım bunu eminim siz de merak ettiniz. Halen okuyorsanız zaten ya çok sabırlısınız ya da prensip sahibisiniz ve başladığınız işi bitirmek istiyorsunuz ya da belki de sadece merak içerisindesiniz. Hangi psikolojik faktör bu yazıyı okumaya sizi motive ediyor da hala okuyorsunuz sanırım orası patopsikolojinin konusuna girer, ben bilemem.
Şimdi farkettim yukarıda "Bunu eminim siz de merak ettiniz" demişim. Siz de derken de'yi ayrı yazmışım. De da yazımı konusunda özürünüz yoksa buradan kitabı yarım bırakma sebebimi bilmediğim gibi bir sonuca varabilirsiniz. O kadar da bilinçsiz bir okuyucu olmadığımı belirtmek isterim. Benim bilinç seviyem hakkında peşin yargıya varmamak için daha önceki kitap yorumlarımın "ne kadar da aklı başında" "ne kadar da muhteşem" olduklarına bakabilirsiniz. Ya da bu laf kalabalığı nereye varacak acaba diye merak edip okumaya devam ederseniz de sanırım sonunda anlayabileceksiniz. Burada bıraksanız da saygı duyarım.
Kitabı belki de burdaki yorumlara rağmen alıp okumak bile isteyeceksiniz. Sonuçta kitap okumak kişiye özel bir deneyimdir. Belki de siz okusanız bu kitabı benim görmediğim noktaları görür, benim sevmediğim noktaları seversiniz. Sonuçta sevmek de göreli bir kavramdır. Bana göre güzel bir şeyin size göre de güzel olması beklenemez. Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi gerekmez.
Lafı çok uzattım. Neden uzattığımı merak ettiniz sanırım. Kafayı yedi bu adam diye de düşünmüş olabilirsiniz.
Bu laf kalabalığına çenemden çok klavye üzerinde parmaklarım çalıştığından "parmak gevezeliği" denebilir sanırım, bir kere gevezeliğe başlayınca duramıyor insan. Sadede gelecek olursam, kitabı yarım bırakmamda, okuduğum 300 (harfle: üçyüz) sayfasında yukarıdakine benzer laf kalabalıklarının varlığı etkili oldu diyebilirim. Neler hissettiğimi anlatmak için ben de laf kalabalığı yapayım dedim biraz kusura bakmayın. Ancak ben yine insaflıyım küçücük karakterlerle yazılmış 518 sayfa laf kalabalığını kafa hiç kaldırmıyor. Belki ben de uzatsam bana da nobel verirlerdi bilemiyorum. Halen uzattığımı farkındayım. Ancak nobelde gözümün olmadığının da bilinmesini isterim. Gerçi parası da iyi diyolar... Tamam tamam sustum...
Dili akıcı olmasına akıcı ancak olay örgüsü zayıf bir kitabı da sırf karakterin aklından geçen hastalıklı düşünceleri merak ederek okumak pek mümkün olmuyor. Olay desen yok. Bir ev, bir apartman, bir adam, kitapları, hizmetçi ve daha sonra karısı, karısının kolalı eteği... Hikaye böyle bunlar etrafından dönüyor. Ne kadar çevirebilirsin ki bu hikayeyi zaten. Hayır Dostoyevski olsan belki. O bile zorlanırdı. Sonuçta Suç ve Ceza'da bile Raskolnikov boş durmuyor. Aksiyon var cinayet var entrika var. Bunda ne var. İşte adam kitaplarla konuşuyor. Yanlışlıkla karısının üzerine yatıyor onu hırsız sanıyor. Vay efendim kitapların komutanıyım ben diyor. Baştan yanlış başlamış bence, olay örgüsünü oturtsaymış iyiymiş.
Suç ve Ceza'yı, Oblomov'u ya da Don Kişot'u okumamış olsam bu kitabı sevebilirdim belki de. Körleşmede hepsinden bir parça var çünkü. Ancak asla onlar kadar başarılı değil. İçerdiği psikolojik çıkarsamalar ve karakterin ruh halleri Suç ve Ceza'yı, Kien'in tembelliği ve münzeviliği Oblomov'u, kendini kitaplarının komutanı olarak görmesi, onlarla konuşması yel değirmenlerine savaş açan Don Kişot'u hatırlattı bana.
Zaten Suç ve Ceza'yı okuduktan sonra sanırım benzer yapıda psikolojik unsurlar içeren hiç bir kitaptan aynı zevki alamayacağım. Okumadınızsa onu şiddetle tavsiye ederim. Ya da Körleşmeyi okuyacağınıza Oblomov'u okuyun bence.
Burdan Talim Terbiye Kurulunu terbiyeye davet ediyorum yani göreve çağırıyorum. Nasıl ki Yunus Emre'nin şiirlerinin "alınmak istenen mesaj alınmıştır" deyip bazı dizelerini kırptılar, Körleşme de 100 sayfaya rahatlıkla indirilebilir. Mesaj belli; adam (Kien) toplumdan kopmuş entellektüel birikimini yapmış ama kendine yapmış. Vatana millete bir faydası olmamış.Yazık.
Okuduğum sayfalarda özetle bunu anlatmak istemiş. gerisi hikaye.
Zamanınız ve sabrınız çoksa alın okuyun.
Bir Not: Dünyada çok daha güzel kitaplar var.
3/10
Yazar: Elias Canetti
Tür: Psikolojik Roman
Çevirmen: Ahmet Cemal
518 sayfa
Uzun süredir bir kitabı yarım bırakmamıştım. Körleşme ile bu geleneğime de bir son vermiş oldum. Pişman mıyım? Hayır. Çok bile okudum. Kitap 518 sayfa ama normal büyüklükte bir fontta yazılsa 800 sayfayı rahatlıkla bulabilir. Böyle düşününce zaten okuduğum 300 sayfa ile 518 sayfayı devirmiş oluyorum. Tamamını okumuş sayılırım. İçim rahat.
Şimdi farkettim yukarıda "Bunu eminim siz de merak ettiniz" demişim. Siz de derken de'yi ayrı yazmışım. De da yazımı konusunda özürünüz yoksa buradan kitabı yarım bırakma sebebimi bilmediğim gibi bir sonuca varabilirsiniz. O kadar da bilinçsiz bir okuyucu olmadığımı belirtmek isterim. Benim bilinç seviyem hakkında peşin yargıya varmamak için daha önceki kitap yorumlarımın "ne kadar da aklı başında" "ne kadar da muhteşem" olduklarına bakabilirsiniz. Ya da bu laf kalabalığı nereye varacak acaba diye merak edip okumaya devam ederseniz de sanırım sonunda anlayabileceksiniz. Burada bıraksanız da saygı duyarım.
Kitabı belki de burdaki yorumlara rağmen alıp okumak bile isteyeceksiniz. Sonuçta kitap okumak kişiye özel bir deneyimdir. Belki de siz okusanız bu kitabı benim görmediğim noktaları görür, benim sevmediğim noktaları seversiniz. Sonuçta sevmek de göreli bir kavramdır. Bana göre güzel bir şeyin size göre de güzel olması beklenemez. Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi gerekmez.
Lafı çok uzattım. Neden uzattığımı merak ettiniz sanırım. Kafayı yedi bu adam diye de düşünmüş olabilirsiniz.
Bu laf kalabalığına çenemden çok klavye üzerinde parmaklarım çalıştığından "parmak gevezeliği" denebilir sanırım, bir kere gevezeliğe başlayınca duramıyor insan. Sadede gelecek olursam, kitabı yarım bırakmamda, okuduğum 300 (harfle: üçyüz) sayfasında yukarıdakine benzer laf kalabalıklarının varlığı etkili oldu diyebilirim. Neler hissettiğimi anlatmak için ben de laf kalabalığı yapayım dedim biraz kusura bakmayın. Ancak ben yine insaflıyım küçücük karakterlerle yazılmış 518 sayfa laf kalabalığını kafa hiç kaldırmıyor. Belki ben de uzatsam bana da nobel verirlerdi bilemiyorum. Halen uzattığımı farkındayım. Ancak nobelde gözümün olmadığının da bilinmesini isterim. Gerçi parası da iyi diyolar... Tamam tamam sustum...
Dili akıcı olmasına akıcı ancak olay örgüsü zayıf bir kitabı da sırf karakterin aklından geçen hastalıklı düşünceleri merak ederek okumak pek mümkün olmuyor. Olay desen yok. Bir ev, bir apartman, bir adam, kitapları, hizmetçi ve daha sonra karısı, karısının kolalı eteği... Hikaye böyle bunlar etrafından dönüyor. Ne kadar çevirebilirsin ki bu hikayeyi zaten. Hayır Dostoyevski olsan belki. O bile zorlanırdı. Sonuçta Suç ve Ceza'da bile Raskolnikov boş durmuyor. Aksiyon var cinayet var entrika var. Bunda ne var. İşte adam kitaplarla konuşuyor. Yanlışlıkla karısının üzerine yatıyor onu hırsız sanıyor. Vay efendim kitapların komutanıyım ben diyor. Baştan yanlış başlamış bence, olay örgüsünü oturtsaymış iyiymiş.
Suç ve Ceza'yı, Oblomov'u ya da Don Kişot'u okumamış olsam bu kitabı sevebilirdim belki de. Körleşmede hepsinden bir parça var çünkü. Ancak asla onlar kadar başarılı değil. İçerdiği psikolojik çıkarsamalar ve karakterin ruh halleri Suç ve Ceza'yı, Kien'in tembelliği ve münzeviliği Oblomov'u, kendini kitaplarının komutanı olarak görmesi, onlarla konuşması yel değirmenlerine savaş açan Don Kişot'u hatırlattı bana.
Zaten Suç ve Ceza'yı okuduktan sonra sanırım benzer yapıda psikolojik unsurlar içeren hiç bir kitaptan aynı zevki alamayacağım. Okumadınızsa onu şiddetle tavsiye ederim. Ya da Körleşmeyi okuyacağınıza Oblomov'u okuyun bence.
Burdan Talim Terbiye Kurulunu terbiyeye davet ediyorum yani göreve çağırıyorum. Nasıl ki Yunus Emre'nin şiirlerinin "alınmak istenen mesaj alınmıştır" deyip bazı dizelerini kırptılar, Körleşme de 100 sayfaya rahatlıkla indirilebilir. Mesaj belli; adam (Kien) toplumdan kopmuş entellektüel birikimini yapmış ama kendine yapmış. Vatana millete bir faydası olmamış.Yazık.
Okuduğum sayfalarda özetle bunu anlatmak istemiş. gerisi hikaye.
Zamanınız ve sabrınız çoksa alın okuyun.
Bir Not: Dünyada çok daha güzel kitaplar var.
3/10
2 yorum:
Selam Doğuş,
Bu kitabı okumadım, sanırım da okumayacağım ama sana Jose Saramago'nun Körlük isimli romanını öneririm. İleride bloguma (buradayaziyorum.wordpress.com) da yazarım, o zamana kadar okumazsan orada tanırsın.
HYG
Reklam kokan hareketler bunlar Hakan:)
Yaz da okuyayım ona göre karar vereyim o halde:)
Yorum Gönder