Ece Temelkuran
28 Haziran Pazar 2009
Kenan Paşa şöyle buyurdu: “Türk halkı yargılanmamı isterse yargıyı beklemem intihar ederim”.
Ne onurlu bir kişiymiş meğerse. Meğer ne gururlu bir asker! Niyeyse paşa, 16 yaşında bir çocuğun kemik yaşını büyütüp idam ettirdikten sonra değil, şimdi, kimse ona dokunmazken intihar etme laflarına başladı. Üstelik onun yargılanması ihtimali iktidar tarafından ‘sulu bir şaka’ olarak algılanırken. Üstelik ülkenin en büyük gazetesinin genel yayın yönetmeni “Darbeci paşayı yargılarsanız bozulurum” yazısı yazdıktan sonra. Üstelik darbeci siyasi kültürümüze karşı geniş bir operasyon başlatılmasına rağmen niyeyse kimsenin aklına onu yargılamak, 12 Eylül darbesinden bahsetmek gelmemesine rağmen.
Empati kurmak gerek
Bazıları kendi hayatlarını hayatın tamamı sanıyor. “12 Eylül’den önce pek dertliydik, darbe oldu da bir oh dedik” türünden yazılar, yaklaşımlar ancak bu türden bir darlıkla, darlanmışlıkla açıklanabilir. Eğer bu türden bir entelektüel ve vicdani ayıp açıklanabilirse!
Üstelik herkes kendi kişisel hayatından bakacaksa meseleye, başkalarının hayatlarından da bakmaya zahmet etmek gerek. Sair zamanlarda o pek sevilen ‘empati’yi uygulamak lazım hiç değilse. 16 yaşındayken idam edilen Erdal Eren’in annesi için 12 Eylül ne? Diyarbakır Cezaevi’nde işkencede ölen bir adamın dileği neydi? Fatsa’da Et Balık Kurumu tesislerinde işkence gören çoluk çocuğun “12 Eylül paşaları yargılansın mı?” sorusuna vereceği cevabı da hayal edin.
Ya işkence görenler?
Anasını babasını yıllarca hapishanelerin küçük, telli deliklerden gören çocuklar ne istiyor? Tüm işkence görenler, bu ülkeyi terk etmek zorunda kalmış tüm insanlar, cezaevi kapılarında kanlı gömlek bekleyen sevgililer, dövülmüş, öldürülmüş gazeteciler...
Hakikat bunların toplamıdır, bizim kendi gördüğümüzle sınırlı bir şey değil. Bir darbenin size zarar vermemiş olması, hatta o darbeden faydalanmanız darbeyi aklamaz. Öyle zannetmek, ölmüş onca kız ve oğlan çocuğuna ayıp olur. Hem de çok ayıp olur.
Asıl ‘sulu şaka’...
Başbakan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın darbecilerin yargılanmasını engelleyen Anayasa’nın geçici (!) 15. maddesinin kaldırılması talebine “Sulu şaka” dedi.
Asıl ‘sulu şaka’ şudur:
Memleketi ayağa kaldırırsın. Dersin ki “Asker vesayetinde siyasete son!” Bütün entelijansiya sağa sola bakmadan peşine takılır. “Yaşasın!” derler, “Sonunda demokratik bir ülke olacağız!” Bu yolda kurunun yanında yaş da yanar, acayip bir yargı süreci başlar. İnsanlar şüphelenir ama sen dersin ki “Sabredin, ülkenin karanlık darbecilik kültürü sarsılıyor. Sarsacağız. Durmak yok, yola devam!” Herkes fena halde gaza gelmiştir. Ama sonra biri der ki “Arkadaş, darbecilerin başkanı burda. Kendisi resimle meşgul. Ona da mı sorsak acaba ne yapıp ettiğini?” Eğer o noktada sen “Yoook!! Olmaaaz!” dersen, işte bu, dünyanın neresine gidersen git, sulu bir şakadır. Hem de vıcık vıcık!
Kimseye anlatılamaz
Üstelik dünyanın neresine gidersen git bunu anlatamazsın. Arjantin’deki Kayıp Anneleri’ne, yıllarca parlamentonun önünde her perşembe günü aynı saatte yürüyerek ülkeye bir daha ne yaşamaması gerektiğini hatırlatan bu kadınlara anlatamazsın. Şili’de Pinochet’yi yargılamak için yıllarca beklemiş halka bunu anlatamazsın. Yunanistan’da cuntadan çekmişlere, İspanya’da Franco günahlarını görmüş olanlara, İtalya’da Duçe’yi asmış olanlara... Bizim bugün bu ülkede yaşadıklarımızı vicdan sahibi hiçbir halka anlatamazsın. Ama yaşarsın. Böyle, ‘sulu bir şaka’ gibi, vıcık vıcık yaşarsın. Bata çıka bata çıka... Aklımıza mukayyet olacağız. Olmalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder